27 Aralık 2011

Parmakarası terlik, kokan kazak, mayo, bayrak û bijî biratiya gelan

'Aynı toprakları seninle paylaşırım ama üstü benim altı senin diyen kardeşim!

Toprağa vurulan her kazmada fışkıran kızlarımın ve oğullarımın kemiklerine küfür eden ve ettiren kardeşim! Toprak senin olsun!

Altı da üstü de cehennem olan bir toprağın ne ölüye ne diriye hiçbir faydası yok aslında…!'

 

Bizi şüphenin ve paranoyanın uçurumlarında gezdiren bu çağ ve bu ülke, Van depreminde bu ülkenin altından geçen fay hatlarını bir kez daha görünür kılmakla kalmadı; aynı zamanda haritanın batısındaki halkların ve fazlasıyla benzedikleri yüce devletlerinin Kürtlere karşı var olan bütün niyetlerinin bilinçaltı faylarını da görünür kıldı. En çıplak gerçeklik, şoklarda kendini gösterir diyen Sartwell'a kulak kabartarak tekrardan okumaya başladık depremi, vicdanlardaki derin fay kırıklarını ve yüreklerdeki derin kırgınlıkları.

 

Devlet geleneğinin sahte yiğitliği

Depremlerde çoğu zaman kırılan ve yarılan sadece yer kabuğu değildir. Kırılan ve dağılan şey, bazen muktedirin iddia ettiği bütünlüklü bir vatandır, bazen bin yıllık bir haksızlığı maskeleyen bir kardeşlik iddiasıdır, bazen Selahaddinê Eyyubî üzerinden Kürdü zoraki ‘ümmet’ habitatına dahil etmeye çalışan bir madrabazın Makyavel'i aratmayan vicdandır, bazen de yarılan bütünüyle bir insanlıktır. Depremin olduğu ilk gün Van Valisinin yerel yönetimlerle işbirliğini ret edip her şeyi yüzüne gözüne bulaştırması devletin, iktidar megalomanlığının ve biz her şeyin üstesinden gelebilecek kadar güçlüyüz algısının aldığı ağır bir yenilgiydi. Aynı gün onlarca ülkenin yardım taleplerinin geri çevrilmesi ve bir iki gün sonra tekrar o ülkelerden yardım talep edilmesi Türk devlet geleneğinin külhani kıvırmacılığının ve sahte yiğitliğinin bir tezahürüydü. Tarihte bol keseden kapitülasyon bahşeden bir geleneğin yoksullaşmaya başladığı anda kapı kapı dolaşıp verdiği yardımları kesme girişimlerinin cömertlikten değil güç gösterisinden kaynaklı olduğuna çokça şahit olmuşuzdur. İkinci el yardım almayın diye çağrı yapan bakanların ülkesinde herkes yoksullaştırılmış Kürtlerin mağazalardan yeni ve pahalı elbiseler alacak güçlerinin olmadığını biliyordu. Kürtler arası bir dayanışmanın bile iktidar sahibine cinnet geçirtmesi çok olağandı. Çünkü bahşetmeye ve bağışlamaya fazlasıyla alışkın bir gelenek, güçsüz olanın dayanışmasından nefret eder. Sıradan bir basın açıklamasına yüzlerce polis ve istihbaratçı yığan bir devlet, gelen yardım kamyonları yağmalanırken yağmayı seyirlik bir âlem gibi izleyip bir gün sonra ise yardımları geç dağıtan valiyi protesto eden depremzedelere gaz bombalarıyla müdahale emrini rahatlıkla verebilir. Çünkü kolonyalist gelenekte zayıf olanın dayanışması ezenin iktidarını geçersiz kılan bir karşı inşacı devrimci müdahaledir. Egemenin algı dünyasında ezilenler dayanışamazlar, ortaklaşamazlar ancak söz konusu bu barbarlar ve cahiller sürüsü yardımı bekleyecekleri yerde yağmaya başvuran potansiyel bir tekinsizliktir! Onlar olsa olsa birer kriminal öznedir çünkü!

 

Taş atan sopa yer!

Her koşulda Kürtleri aşağılamaktan geri durmayan STV'nin düzenlediği yardım kampanyasında 62 milyar TL toplanmasına rağmen bu paranın sadece 20 milyar TL'sinin tahsil edilmesi ülkedeki burjuva katmanların, bütün evrensel ve hümanist iddialarına rağmen yüzyıllardır Anadolulu kurnaz kasaba eşrafı tavrını hiçbir şekilde aşamadıklarını gösteriyordu. İnsani bir yardımı bile rant, reklam ve güç gösterisine dönüştüren bir kurnazlığın tekrar tekrar ortaya çıkması ülkeyi vuran asıl depremin yer kabuğunun derinliklerinden çok insanların ahlakında ve vicdanında derin yarıklar oluşturduğunu gösteriyordu.

Gelen yardım kolilerinin içinden taş, bayrak ve sopa çıkması özünde şu mesajı barındırıyordu: Siz bayrağı altında yaşadığınız devlete taş atarsanız, kafanıza sopa yersiniz! Sosyal paylaşım sitelerinde zekâ ve insanlık fukarası yorumlardan tutun, Nazi toplama kamplarındaki faşist sarışın gardiyanların buyurganlığı ve iticiliğini aratmayan ve birçoğu genetik olarak Türk olmayan sarışın spikerler güruhunun sığ ve ırkçı konuşmalarına kadar her şey bilicin derinliklerinden sızan faşizmin birer tezahürüydü. Depremin olduğu gün kurmaylarıyla birlikte Van ve Erciş'e indirme yapan başbakanın, 'çocuklar halleder' tavrı ve çocukların sonradan gerçekten işe yaramazlığının ortaya çıkmasına rağmen çocukların kulağını çekmemesi sorumsuz ve bencil bir babanın 'çocuktur hata yapabilir' yaklaşımındaki lümpenliğini ve rahatlığını göstermiştir.

Deprem bir taraftan hala insanlık adına insana el uzatan ve kimliğini başka bir kimliğin reddiyesi üzerinden tanımlamayan insanların varlığını bize gösterip kederli bir halkı gülümsetirken, öbür taraftan iki halktan birinin bilicine yerleşmiş olan ırkçı bir hastalığın yüzlerce örneğini yüzümüze tokat gibi yapıştırdı. Ezen ezilen diyalektiğini görünmez kılmak için zorla kardeşleştirilen iki halkın arasına öncekileri saymazsak sadece son otuz yılda yüz bine yakın cenaze düşmüş, kardeşlik ağır bir zede almıştır. Halkların birbirine nefreti zamanla unutulur ama kendi yekpare bünyesine çıkıntı olmuş olan çokluktan nefret eden devletler asla düşmansız yaşayamazlar. Faşizmi yaratan ve kitlelerin ruhuna enjekte eden iktidarlar ve iktidarların ayak oyunları olmasına rağmen kitlelerde ve kişilerde somutlaşmış faşizmi masum kılabilecek ahlaksal ve insani bir argüman henüz icat edilmemiştir. Marmara depremi sırasında deprem neden Güneydoğu’yu vurmadı diye hayıflanan Sakaryalı bir köylünün öfkesi ‘faşizm kitleleri kandırır’ sayıklamasını geçersiz kılar ve faşizmi şehvetle arzulayan kitlelerin varlığını tokat gibi yüzümüze çarpar!

 

Kolonyal Söylem ve Vicdan Mastürbasyonu

Devletin hâkim ağızları, sadece Yüksekova'dan giden battaniye sayısının Kızılay'ın dağıttığı battaniye sayısından daha fazla olduğunu öğrendiğinde ve yardım organizasyonu tam bir rezalete döndüğünde kendi yetersizliklerini deprem vergisini yollara harcadık demekle geçiştirmeye çalıştılar. Fakat o battaniyeyi yollayan Yüksekovalı yoksul bir köylü, 'bunlar deprem vergisini yollara, yol vergisini de muhtemelen dağları bombalamak için kullandılar' diye en az bir kere söylenmiştir. Gelen dış yardımların afet koordinasyon merkezlerinde ya da belediyelerde toplanacağına başbakanlıkta toplanması, komşusu tarafından yardım edilmiş bencil bir depremzede babanın gelen bütün paraya el koyması ve ben gerekli görürsem evi onarırım demesine benzer. Çünkü devlet her şeyin en iyisini bilir, her şeyi kontrol eder! Devletin literatüründe, matematiksel olarak iki kere iki dörttür; ahlaksal ya da politik olarak aynı işlemin sonucu beştir, altıdır, hatta çok isterse sıfırdır.

Batıdan gelen yardım kolilerinin içinde parmak arası terliklerin, mayoların, transparan geceliklerin, eski ve kokan kazakların çıkması orta sınıfın evini temizlerken artık kullanmayacağı ya da bıktığı eşyalarını dilencilere verme kabalığının ve şuursuzluğu ile bir tutulamaz. Kürde içinde derin ve dolaylı mesajlar barındıran yardımlar da geldi. Çünkü egemen ulus ezilen ulusa ayan beyan bir şeyler anlatamıyordu. Bunun yanında siz devlete karşı gelseniz bile devlet size yardım eder kibrinin ve artistliğinin yüzlerce örneğini yaşadı Kürtler. Öldürülürken, köyleri yakılırken ya da sokak ortasında enselerine tek kurşun sıkılırken Kürt'ü göremeyen gözler birden yardım için gözlerini Van ve çevresine diktiler. Vicdani mastürbasyon kıvamındaki bu yardımlar durumun farkında olan birçok Kürt'ü sevindirmemiştir. Yardım kolileri dağıtılırken cesetleri yakılmış oğullarını ve kızlarını gömmekle meşguldü bir kısım Kürtler. Bir kısmı depremin ikinci günü operasyonlarla evlerinden alınıp cezaevlerine tıkılıyordu. Üst perdeden konuşan beyaz, Kürtler bizim kardeşimizdir yardım etmeliyiz derken bile ötekileştirmekten ve derin bir üst kimlik hastalığından sıyrılamıyordu. Kendini üst kimlik olarak inşa etmiş bir algı dünyasının onlar bizim kardeşlerimizdir demesi ile onlar Kürt olmalarına rağmen bizim kardeşlerimizdir demesi aynı şeylerdir. Devlet Bahçeli'nin medyadaki sarışın faşistlere karşı birçok insanın içini rahatlatan 'bunlar soyuzdur' söyleminin altında bir Türklük yüceltmesi olduğunu birçoğumuz fark edememiştir belki. Çünkü faşizm insanlığı ırk ve soy üzerinden tanımlar. Bu topraklarda İttihat Terakki'den beri ırkın ve soyun insanlıktan çok daha üstün vasıflar olduğu algısını yaratan yine aynı faşist güruhlardır.

 

Açlıkla terbiye eden gaddar baba

Halkları vergiye bağlayan, halkların çocuklarından ordular kuran ve yoksul halk çocuklarını iktidar savaşlarına yollayan devletler zamanla iktidar ve kanın içinde o kadar ahlaksızlaşırlar ki halklardan gasp ettiklerini tekrar halka ‘yardım’ ve ‘lütuf’ olarak dağıtırlar ve bunu insanların gözüne soka soka yaparlar. Alabildiğince utandırarak, mahcup ederek, karşıdaki insanda minnet duygusu yaratarak ve sonsuz kez ezerek... Çocuklarını sefil bir hayatın içinde çalıştırarak aynı çocuklardan topladıkları parayla saltanat kuran babaların yine aynı çocuklara kırıntılar dağıtıp çocukları vicdanen kendine bağlaması ahlakın ve insanlığın iflas ettiği eşiktir. Terörist bile olsanız yine yardım ederiz hükmü rezil bir hükümdür. Bir tarafı ezip diğer tarafı yücelten bir iktidar kurnazlığı ve insafsızlığıdır. Ben her şeyin üstesinden gelirim demesine rağmen bu güne dek hiçbir şeyin üstesinden gelememiş bir babanın itibar kaybı babayı hiddetlendirmekle kalmaz aynı zamanda aptallaştırır da… Başka komşuların ve insanların yolladığı yardımları depolarda bekletip yirmi gün geçmesine rağmen dağıtmayan bir devlet, açlıkla terbiye eden gaddar bir babadır aslında. Bu babaya kafa tutmak ahlaksal bir sorumluluktur. Bu ahlak savaşında bir tarafta güce tapmayı bir gelenek haline getirmiş oportünist çocuklar öbür tarafta babanın zalim olduğunu ve asla babalık yapamayacağını gür sesle haykıran elinde taşla çelikten atlara karşı savaşan çocuklar vardır. Babanın meşruluğu tartışma konusu olmuştur bir kere. Yüzeyde gerçekleşen asıl büyük deprem, evleri ve yurtları başlarına yıkılmış ve sadece kendine gelmiş yardımları talep eden çocuklara karşı gaz ve cop kullandıran babanın maskesinin düştüğü andır! O an, babanın kudretini ve zalimliğini dosta düşmana beyan ettiği en büyük yenilgi anıdır!...

 

Not: Bu yazıyı yazdığım esnada Van'da devletin sağlam raporu verdiği yirmi beş bina yerle bir oldu. Enkazdan hala cenazeler çıkarılıyor. Van Valisinin duyarsızlığını protesto eden kitleye polis gaz bombalarıyla müdahale ediyor! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder