'Aynı toprakları seninle paylaşırım
ama üstü benim altı senin diyen kardeşim!
Toprağa vurulan her kazmada fışkıran
kızlarımın ve oğullarımın kemiklerine küfür eden ve ettiren kardeşim! Toprak
senin olsun!
Altı da üstü de cehennem olan bir
toprağın ne ölüye ne diriye hiçbir faydası yok aslında…!'
Bizi şüphenin ve paranoyanın
uçurumlarında gezdiren bu çağ ve bu ülke, Van depreminde bu ülkenin altından
geçen fay hatlarını bir kez daha görünür kılmakla kalmadı; aynı zamanda
haritanın batısındaki halkların ve fazlasıyla benzedikleri yüce devletlerinin
Kürtlere karşı var olan bütün niyetlerinin bilinçaltı faylarını da görünür
kıldı. En çıplak gerçeklik, şoklarda kendini gösterir diyen Sartwell'a kulak
kabartarak tekrardan okumaya başladık depremi, vicdanlardaki derin fay
kırıklarını ve yüreklerdeki derin kırgınlıkları.
Devlet geleneğinin
sahte yiğitliği
Depremlerde çoğu zaman kırılan ve
yarılan sadece yer kabuğu değildir. Kırılan ve dağılan şey, bazen muktedirin
iddia ettiği bütünlüklü bir vatandır, bazen bin yıllık bir haksızlığı
maskeleyen bir kardeşlik iddiasıdır, bazen Selahaddinê Eyyubî üzerinden Kürdü
zoraki ‘ümmet’ habitatına dahil etmeye çalışan bir madrabazın Makyavel'i
aratmayan vicdandır, bazen de yarılan bütünüyle bir insanlıktır. Depremin
olduğu ilk gün Van Valisinin yerel yönetimlerle işbirliğini ret edip her şeyi
yüzüne gözüne bulaştırması devletin, iktidar megalomanlığının ve biz her şeyin
üstesinden gelebilecek kadar güçlüyüz algısının aldığı ağır bir yenilgiydi.
Aynı gün onlarca ülkenin yardım taleplerinin geri çevrilmesi ve bir iki gün
sonra tekrar o ülkelerden yardım talep edilmesi Türk devlet geleneğinin külhani
kıvırmacılığının ve sahte yiğitliğinin bir tezahürüydü. Tarihte bol keseden
kapitülasyon bahşeden bir geleneğin yoksullaşmaya başladığı anda kapı kapı
dolaşıp verdiği yardımları kesme girişimlerinin cömertlikten değil güç
gösterisinden kaynaklı olduğuna çokça şahit olmuşuzdur. İkinci el yardım
almayın diye çağrı yapan bakanların ülkesinde herkes yoksullaştırılmış
Kürtlerin mağazalardan yeni ve pahalı elbiseler alacak güçlerinin olmadığını
biliyordu. Kürtler arası bir dayanışmanın bile iktidar sahibine cinnet
geçirtmesi çok olağandı. Çünkü bahşetmeye ve bağışlamaya fazlasıyla alışkın bir
gelenek, güçsüz olanın dayanışmasından nefret eder. Sıradan bir basın açıklamasına
yüzlerce polis ve istihbaratçı yığan bir devlet, gelen yardım kamyonları
yağmalanırken yağmayı seyirlik bir âlem gibi izleyip bir gün sonra ise
yardımları geç dağıtan valiyi protesto eden depremzedelere gaz bombalarıyla
müdahale emrini rahatlıkla verebilir. Çünkü kolonyalist gelenekte zayıf olanın
dayanışması ezenin iktidarını geçersiz kılan bir karşı inşacı devrimci
müdahaledir. Egemenin algı dünyasında ezilenler dayanışamazlar, ortaklaşamazlar
ancak söz konusu bu barbarlar ve cahiller sürüsü yardımı bekleyecekleri yerde
yağmaya başvuran potansiyel bir tekinsizliktir! Onlar olsa olsa birer kriminal
öznedir çünkü!
Taş atan sopa yer!
Her koşulda Kürtleri aşağılamaktan
geri durmayan STV'nin düzenlediği yardım kampanyasında 62 milyar TL
toplanmasına rağmen bu paranın sadece 20 milyar TL'sinin tahsil edilmesi
ülkedeki burjuva katmanların, bütün evrensel ve hümanist iddialarına rağmen
yüzyıllardır Anadolulu kurnaz kasaba eşrafı tavrını hiçbir şekilde
aşamadıklarını gösteriyordu. İnsani bir yardımı bile rant, reklam ve güç
gösterisine dönüştüren bir kurnazlığın tekrar tekrar ortaya çıkması ülkeyi
vuran asıl depremin yer kabuğunun derinliklerinden çok insanların ahlakında ve
vicdanında derin yarıklar oluşturduğunu gösteriyordu.
Gelen yardım kolilerinin içinden taş,
bayrak ve sopa çıkması özünde şu mesajı barındırıyordu: Siz bayrağı altında
yaşadığınız devlete taş atarsanız, kafanıza sopa yersiniz! Sosyal paylaşım
sitelerinde zekâ ve insanlık fukarası yorumlardan tutun, Nazi toplama
kamplarındaki faşist sarışın gardiyanların buyurganlığı ve iticiliğini
aratmayan ve birçoğu genetik olarak Türk olmayan sarışın spikerler güruhunun
sığ ve ırkçı konuşmalarına kadar her şey bilicin derinliklerinden sızan
faşizmin birer tezahürüydü. Depremin olduğu gün kurmaylarıyla birlikte Van ve
Erciş'e indirme yapan başbakanın, 'çocuklar halleder' tavrı ve çocukların
sonradan gerçekten işe yaramazlığının ortaya çıkmasına rağmen çocukların
kulağını çekmemesi sorumsuz ve bencil bir babanın 'çocuktur hata yapabilir'
yaklaşımındaki lümpenliğini ve rahatlığını göstermiştir.
Deprem bir taraftan hala insanlık
adına insana el uzatan ve kimliğini başka bir kimliğin reddiyesi üzerinden
tanımlamayan insanların varlığını bize gösterip kederli bir halkı
gülümsetirken, öbür taraftan iki halktan birinin bilicine yerleşmiş olan ırkçı
bir hastalığın yüzlerce örneğini yüzümüze tokat gibi yapıştırdı. Ezen ezilen diyalektiğini
görünmez kılmak için zorla kardeşleştirilen iki halkın arasına öncekileri
saymazsak sadece son otuz yılda yüz bine yakın cenaze düşmüş, kardeşlik ağır
bir zede almıştır. Halkların birbirine nefreti zamanla unutulur ama kendi
yekpare bünyesine çıkıntı olmuş olan çokluktan nefret eden devletler asla
düşmansız yaşayamazlar. Faşizmi yaratan ve kitlelerin ruhuna enjekte eden
iktidarlar ve iktidarların ayak oyunları olmasına rağmen kitlelerde ve
kişilerde somutlaşmış faşizmi masum kılabilecek ahlaksal ve insani bir argüman
henüz icat edilmemiştir. Marmara depremi sırasında deprem neden Güneydoğu’yu
vurmadı diye hayıflanan Sakaryalı bir köylünün öfkesi ‘faşizm kitleleri
kandırır’ sayıklamasını geçersiz kılar ve faşizmi şehvetle arzulayan kitlelerin
varlığını tokat gibi yüzümüze çarpar!
Kolonyal Söylem ve
Vicdan Mastürbasyonu
Devletin hâkim ağızları, sadece
Yüksekova'dan giden battaniye sayısının Kızılay'ın dağıttığı battaniye
sayısından daha fazla olduğunu öğrendiğinde ve yardım organizasyonu tam bir
rezalete döndüğünde kendi yetersizliklerini deprem vergisini yollara harcadık
demekle geçiştirmeye çalıştılar. Fakat o battaniyeyi yollayan Yüksekovalı
yoksul bir köylü, 'bunlar deprem vergisini yollara, yol vergisini de muhtemelen
dağları bombalamak için kullandılar' diye en az bir kere söylenmiştir. Gelen
dış yardımların afet koordinasyon merkezlerinde ya da belediyelerde
toplanacağına başbakanlıkta toplanması, komşusu tarafından yardım edilmiş
bencil bir depremzede babanın gelen bütün paraya el koyması ve ben gerekli
görürsem evi onarırım demesine benzer. Çünkü devlet her şeyin en iyisini bilir,
her şeyi kontrol eder! Devletin literatüründe, matematiksel olarak iki kere iki
dörttür; ahlaksal ya da politik olarak aynı işlemin sonucu beştir, altıdır,
hatta çok isterse sıfırdır.
Batıdan gelen yardım kolilerinin
içinde parmak arası terliklerin, mayoların, transparan geceliklerin, eski ve
kokan kazakların çıkması orta sınıfın evini temizlerken artık kullanmayacağı ya
da bıktığı eşyalarını dilencilere verme kabalığının ve şuursuzluğu ile bir
tutulamaz. Kürde içinde derin ve dolaylı mesajlar barındıran yardımlar da
geldi. Çünkü egemen ulus ezilen ulusa ayan beyan bir şeyler anlatamıyordu. Bunun
yanında siz devlete karşı gelseniz bile devlet size yardım eder kibrinin ve
artistliğinin yüzlerce örneğini yaşadı Kürtler. Öldürülürken, köyleri
yakılırken ya da sokak ortasında enselerine tek kurşun sıkılırken Kürt'ü
göremeyen gözler birden yardım için gözlerini Van ve çevresine diktiler.
Vicdani mastürbasyon kıvamındaki bu yardımlar durumun farkında olan birçok
Kürt'ü sevindirmemiştir. Yardım kolileri dağıtılırken cesetleri yakılmış
oğullarını ve kızlarını gömmekle meşguldü bir kısım Kürtler. Bir kısmı depremin
ikinci günü operasyonlarla evlerinden alınıp cezaevlerine tıkılıyordu. Üst
perdeden konuşan beyaz, Kürtler bizim kardeşimizdir yardım etmeliyiz derken
bile ötekileştirmekten ve derin bir üst kimlik hastalığından sıyrılamıyordu. Kendini
üst kimlik olarak inşa etmiş bir algı dünyasının onlar bizim kardeşlerimizdir
demesi ile onlar Kürt olmalarına rağmen bizim kardeşlerimizdir demesi aynı
şeylerdir. Devlet Bahçeli'nin medyadaki sarışın faşistlere karşı birçok insanın
içini rahatlatan 'bunlar soyuzdur' söyleminin altında bir Türklük yüceltmesi
olduğunu birçoğumuz fark edememiştir belki. Çünkü faşizm insanlığı ırk ve soy
üzerinden tanımlar. Bu topraklarda İttihat Terakki'den beri ırkın ve soyun
insanlıktan çok daha üstün vasıflar olduğu algısını yaratan yine aynı faşist
güruhlardır.
Açlıkla terbiye eden
gaddar baba
Halkları vergiye bağlayan, halkların
çocuklarından ordular kuran ve yoksul halk çocuklarını iktidar savaşlarına
yollayan devletler zamanla iktidar ve kanın içinde o kadar ahlaksızlaşırlar ki
halklardan gasp ettiklerini tekrar halka ‘yardım’ ve ‘lütuf’ olarak dağıtırlar
ve bunu insanların gözüne soka soka yaparlar. Alabildiğince utandırarak, mahcup
ederek, karşıdaki insanda minnet duygusu yaratarak ve sonsuz kez ezerek... Çocuklarını
sefil bir hayatın içinde çalıştırarak aynı çocuklardan topladıkları parayla
saltanat kuran babaların yine aynı çocuklara kırıntılar dağıtıp çocukları
vicdanen kendine bağlaması ahlakın ve insanlığın iflas ettiği eşiktir. Terörist
bile olsanız yine yardım ederiz hükmü rezil bir hükümdür. Bir tarafı ezip diğer
tarafı yücelten bir iktidar kurnazlığı ve insafsızlığıdır. Ben her şeyin
üstesinden gelirim demesine rağmen bu güne dek hiçbir şeyin üstesinden
gelememiş bir babanın itibar kaybı babayı hiddetlendirmekle kalmaz aynı zamanda
aptallaştırır da… Başka komşuların ve insanların yolladığı yardımları depolarda
bekletip yirmi gün geçmesine rağmen dağıtmayan bir devlet, açlıkla terbiye eden
gaddar bir babadır aslında. Bu babaya kafa tutmak ahlaksal bir sorumluluktur.
Bu ahlak savaşında bir tarafta güce tapmayı bir gelenek haline getirmiş
oportünist çocuklar öbür tarafta babanın zalim olduğunu ve asla babalık
yapamayacağını gür sesle haykıran elinde taşla çelikten atlara karşı savaşan
çocuklar vardır. Babanın meşruluğu tartışma konusu olmuştur bir kere. Yüzeyde
gerçekleşen asıl büyük deprem, evleri ve yurtları başlarına yıkılmış ve sadece
kendine gelmiş yardımları talep eden çocuklara karşı gaz ve cop kullandıran
babanın maskesinin düştüğü andır! O an, babanın kudretini ve zalimliğini dosta
düşmana beyan ettiği en büyük yenilgi anıdır!...
Not: Bu yazıyı yazdığım esnada Van'da
devletin sağlam raporu verdiği yirmi beş bina yerle bir oldu. Enkazdan hala
cenazeler çıkarılıyor. Van Valisinin duyarsızlığını protesto eden kitleye polis
gaz bombalarıyla müdahale ediyor!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder