30 Aralık 2011

SIRADAKİ

Bin beş yüz yıl önce esmer bir çöl tanrısı dilime karalar çaldı
peltekliğim
kekemeliğim
ve kürtlüğüm daha çok oradan kalma
adını bilmediğim bir dengbêj en azgın şarkılarıyla saldırıyor
bedeviliğine yüreğimin
tüm şarklı yaralarımı alıyorum avuçlarıma
sahipsiz
çıplak
ve tuz buz olmuş
kimseler neden eşlik etmiyor acılarıma diyen bir dilencinin şaşkınlığı değil yüzümde duran şu şey!
batılı seyyahlar
antikacılar
ve rönesançı madrabazlar satın alıyor acıyan yerlerimi.
tanıdık kokular getiriyor bana tarih denilen pörsümüş fahişe
tekerrür yok diyorum
annem gibi seviyor bu defa beni
kolları kalın, zalim ve merhametli.
Bin beş yüz yıl önce serseri ve yalancı hüzünler devşirdi ölü ozanlar
 o kapkara dilleriyle
ne zaman yüzümü dönsem kendine değiyor yüzüm
o an hain bir kardeşimin kanı sıçrıyor yüzüme
-yüzümde kürdilihicazkar sömürge çizikler-
Kasr-ı Şirin’de saçlarımdan Dımdım kalesine asıldığımdan beri kumasıyım bütün tiranların
ve o zamandan beri dağıldıkça birleşiyor içimde bir yerler
ama korkuyor diğer yarısıyla birleşmekten Habil’ in yarım kalan rüyası
bin beş yüz yıldır korkuyorum gecelerden
ve olmayan diyalektiğini onarıyorum yurdumun
onardıkça dağılan ben olsam da
oysa ter ve tenin büyük buluşmaları yazıyor gecenin diyalektiğini
başkalarının yurdunda
kıskançlığım
hainliğim
ve kürtlüğüm biraz da oradan kalma
bin beş yüz yıldır yaşam ölülerin cennetidir diyor yaşlı annem
Öbür tarafta usta bir cellat gibi insanlık tarihi
Şehvetle konuşur boyuna: sıradaki…
                                                                                                                                                                                                                                        30 Haziran 2004 
İstanbul 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder