27 Aralık 2011

Mamoste, bu iş sınıfta ders anlatmaya benzemez!

















Gever'in kurulduğu ovanın neredeyse bütün bitişlerinde heybetli dağlar yükselir. O dağ silsileleri Başûr ve Rojhilat'ı hem içten hem de dıştan çeviren dağların bazen başlangıcı, bazen de devamı niteliğindedir. Bu durum, tamamıyla nereden ve nasıl baktığınızla ilgilidir. Bu yönüyle Gever, Kürt coğrafyasında dağ ile ovanın hem aynı coğrafik uzama hem de aynı siyasi tabloya oturduğu bir şehir görünümündedir. 

Sınırının bir tarafı Rojhelat. Yıllarca Qazî Muhammed'in ve Qasimlo'nun direniş destanına kulak kabartmış, Şah ve Humeyni'ye karşı direnen Kürtlerin çoğunlukla gelip sığındığı cephe gerisi gibi... Öbür tarafı Başûrê Welat. Şêx Mehmûd Berzencî'den Mela Mistefa'ya kadar yanı başında sürmüş bütün savaşlarda patlayan silahların seslerini duyabilecek kadar Başûr'a yakın bir ilçe. Başûr Kürtlerinin yüz yıllık uzun serüvenine seyirci kalamamış, bizzat gidip pêşmerge saflarında savaşmış yüzlerce insanın hala yaşadığı bir şehir. 1990'ların başına kadar Sat ve Oramar bölgesinde o yüksek yaylalarda pêşmerge görmemiş bir tek çocuğa rastlayamazsınız. 


1984'te ilk kurşunun patladığı dağ silsilesinin hemen dibinde, Türkçe konuşmanın ayıpsandığı bir ulusal ve feodal gururun asimilasyonu ciddi anlamda bloke ettiği devletin resmi kanallarında geçen ismiyle kaçakçı zenginlerin şehri. 1990'ların ortasına kadar neredeyse halkın büyük bir kısmı devletin hiçbir resmi kurumuyla ilişkilenmemiş, devleti sadece tanktan, toptan, köy basan jandarma ve özel timden tanıyan, her gerilla baskınında günlerce taranan bir şehir. Ekonomik yaşamını sınırlarda alınan ve satılan her türlü ekonomik maldan elde etmiş, devletin memurluğunu elinin tersiyle itmiş, kendi ekonomik özerkliğini büyük oranda gerçekleştirmiş, söz konusu ekonomik yaşam modeli yüzünden sürekli devletle kafa kafaya gelmiş bir şehir. Devletin sarmal şiddetine karşı çocukların gözlerini dağlara çevirdiği ve o dağlarda yüzlerce oğlunu ve kızını yitirmiş bu şehirde, dağı mesken tutmuş çocukların kardeşleri ya da yeğenleri bugün ellerinde taş, sapan ve molotofla Ortadoğu'nun en büyük silahlı ve siyasal gücüne karşı cılız ama dirençli bedenleriyle sokakta kavga vermektedirler. Devletin çelikten atlarına, elinde sapan ve taşlarla karşı koyan çocukların şehrinde bir dönemler, "dağ sokağa taşacak" şeklinde dillendirilmiş bir kehanet, yaşamın içinde bugün bir gerçekliğe dönüşmüştür.

Birçok insanın iddia ettiği gibi "sokaklara inen çocukların sınıfsal öfkesini görmek lazım" deyimi çok yüzeysel kalır yaşanan hakikat karşısında. Çünkü bugüne kadar o sokakları mesken tutmuş binlerce çocuğun bir kez dahi olsun lüks bir arabaya ya da içinde birçok ünlü markanın bulunduğu işyerlerine yöneldiğine kimse şahit olmamıştır. Bunun daha da ötesinde bir başka sosyolojik gerçeklik mevcuttur: bu çocukların içindeki çoğunluk 1990'larda köyleri yakılmış ve savaşın çekirdeğinde büyümüş çocuklar olmasına rağmen zengin ailelerden gelen yüzlerce çocuğu aynı direniş mevzisinde rahatlıkla görebilirsiniz. Bu durum, kaba bir genellemenin ötesine geçmeyen 'sınıfsal öfke' ile açıklanmayacak kadar karmaşık ve birçok sosyal parametrenin biçim verdiği bir durumdur.

O sokaklara inen çocuklar ve gençler kendilerini abilerine, ablalarına, teyzelerine, kısaca dağda yitirdikleri bütün tanıdıklarına karşı borçlu hissediyorlar. Yoğun bir vefa duygusu direnişe eşlik etmiştir her zaman. Onlarla aynı sokaklara yürümüş ve şu anda cezaevlerinde olan yüzlerce yoldaşlarına bir bağlılık biçimi olarak da ortaya koymaktadırlar bu eylemlerini. Başlarına bağladıkları poşuların bağlanış şekilleri bile gerilla tarzındadır. Kürt coğrafyasında gelişen bir politik sürece karşı gelişecek bir eylemde öncü rolü oynamayı kendilerine tarihsel bir misyon olarak belirlemişlerdir. Aralarındaki ilişki yataydır. Sert hiyerarşik ilişkilerden çok, yurtsever bir kardeşlik duygusuyla hareket ederler. En büyük ilke, düşmana yakalanmama ilkesidir. Neden sokak diye sorduğunuzda "sokak özgürleştirir" diyebilecek kadar politik bir dil kullanırlar. Ya da "onlar dağda biz ovada var olduğumuzu bir şekilde anlatmaya çalışıyoruz" derler. "Biz gerillanın ovadaki temsilleriyiz" deme megalomanlığını asla göstermezler. Sadece gerillaya ve cezaevlerine düşen arkadaşlarına bir şekilde layık olma güdüsü en büyük direniş gerekçelerinden biridir. 15 yaşın üstü gençler daha politik bir dil kullanırken, 15 yaş altı çocuklarda daha çok ulusal bir coşku, devlete ve dünyaya meydan okuyan çocuksu bir direniş duygusu mevcuttur. Örnek aldıkları bütün devrimci modeller gerilla komutanlarıdır. Zihinlerindeki politik kategorilerde Che ile Agît aynı mevzilerde savaşan iki yoldaş gibidir. Özellikle 15 yaş altı çocuklar, yakalandıkları anda onlarca yıl hapishaneye kapatılacaklarını bilirler. Direniş bir oyun bile olsa bu oyun tehlikelidir. Disiplin gerektiren bu oyun her an hayatı darmadağın edebilen yakıcı bir gerçekliğe dönüşebilir; bunu bilen çocuklar son derece temkinli ve uyanık davranmak zorunda olduklarının farkındadırlar.

Gever'in neredeyse gündelik yaşam pratiğine dönüşen sokak direnişinin gözden kaçan birkaç sosyal parametresinden biri de, devletin yarattığı şiddetin yanında korumacı feodal aile modeline rağmen bu direnişin kendini bir şekilde var etmiş olmasıdır. Bir tarafta devletin bazen öldüren, bazen zindana kapatan pratiği ve "geleceğini karartırım" tehdidi, öbür tarafta aşırı korumacı ailelerin yarattığı basınca rağmen şehrin ve bölgenin politik gündemini belirleme misyonu neredeyse sokağın eline geçmiştir. Şehrin kenarı ve şehrin içindekiler aynı barikatın önünde bekler çoğunlukla. Sokağı direniş kalesine çeviren ve barikatlarda bekleyen o çocukların üstündeki elbiselerin markaları bile geldikleri ailenin ekonomik düzeyini fazlasıyla belli eder. Direnişin tek bir hattında bile ayağında mekap ayakkabı ve üstüne de şalvar giymiş yarım gerilla bir çocuk ile üzerinde Levi's kot ve Nike ayakkabı giymiş bir başka çocuğu yan yana görebilirsiniz. Son yıllarda sokak direnişlerinde yaşamını yitiren direnişçilerin soyadına baktığınızda Gever'in zengin ailelerinden gelen bir çok isme rahatlıkla rastlayabilirsiniz.. 

Gever'de isyanın sınıfı yoktur!

Özellikle sokak eylemlerinin iyice yoğunlaştığı dönemlerde şehrin daha hijyenik koşullarda yaşayan orta ve üst sınıf yurtseverlerinin tepkiselliğini gözden kaçırmamak lazım. "Şehrimizde huzur kalmadı; her eylem sonrası kapanan kepenkler sadece bize zarar veriyor"  siteminin öbür yüzünde devlete isyan etmenin olanaklarını yaratan o çocuklara karşı öfke karışımı bir hayranlık duygusu da mevcuttur. Gever orta sınıfının bilinçaltında çocukların cesaret ve direnişine karşı bir hayranlık ile şehrin huzur ve güvenini tehdit mızmızlanması at başı gider.

Resmini çekmeye çalıştığınız yüzü kapalı bir çocuğun sert tepkisine karşı çocuğa açıklama yaparken, çocuk lafı hiç uzatmadan "Bizim basınının bile fotoğraflarımızı çekmesini istemiyoruz, deşifre oluyoruz. Diğerleri zaten anında polise servis ediyor görüntüleri, o yüzden almayın heval!'  Normal bir eylemin hemen ardından başlayan sokak direnişinin bazen tehlikeli bir mecraya akmaya başladığı zamanlarda halkın ya da partili insanların çocukları geri çevirme girişimlerini halkın iradesine karşı çekilmiş bir set biçiminde algılayan çocuk devrimciler yine de büyüklerine saygıyı elden bırakmazlar. Onlara göre kendileri militan, onları korumaya çalışan büyükleri ise onları asla polise teslim etmeyecek olan yorgun ama daha aklı selim, daha temkinli ve korumacı mahalle büyükleridir. Feodal bir terbiye ile devrimci coşku çoğu kez birbiriyle çatışan iki ruh hali gibidir. Yüzü bağlı, elinde bira şişesinden imal edilmiş molotofla "Heval bu yorgun devrimciler bırakmıyorlar, yoksa burayı cehenneme çeviririz" şeklindeki sitemlerini çoğunlukla duyabilirsiniz. Size yüzlerce direniş gerekçesi sunacak bu çocuklar, üzerlerinde devlet denilen aygıt, aile denilen feodal hapis ve saygı duydukları ama çoğunlukla korkaklıkla suçladıkları legalize olmuş siyasal bir kontrole rağmen direnirler. Gever'de sokak, neredeyse üç ayrı cepheyle kapışan bir hakikate dönüşmüştür. 

'Heval çalakî heye!' yani 'Eylem var!' diye mahallede bağıran bir çocuğun sesine toplanan yüzlerce çocuğun aynı anda yürümeye başladığı Gever'de sokağın bu kadar hareketli olmasının en büyük sebeplerinden biri 'Gever direnişin merkezidir' şeklindeki politik algı ve toplumsal kabuldür. "Bu savaş burada başladı, burada bitecek"  şeklinde bir pankartı gördüğünüz zaman, söz konusu politik algının en net yansımasını görebilirsiniz.

Özetle son yıllarda, kitlesel yürüyüşlerde gözden kaçmayan büyük katılımı, seçimlerde yüzde doksanlara dayanan oy oranıyla, ve büyük sokak direnişiyle Kürt direnişine ilham kaynağı olan Gever'in direnişini besleyen en büyük etken yine de sokağın dinamizmidir, sokağın direniş dilidir! Sokağın bu kadar dinamik ve coşkulu olmasını sağlayan etkenler Gever'in tarihsel süreci, ekonomik yaşam modeli, coğrafi ve kültürel konumlanışı ve göçün yarattığı politikleşme sürecidir. Botan ve Behdînan hattının tam ortasında yer alması ve 30  yıl boyunca en çok silahın patladığı ve en çok kanın aktığı yerlerden biri olması bir başka direniş gerekçesidir. Bir eylemin ortasına düşmüşken gaz bombasından nefes alamayacak ve gözleri göremeyecek hale gelmiş öğretmenine "Mamoste, bu iş sınıfta ders anlatmaya benzemez" diyen bir direnişçi gururuyla ve o hınzır gülüşüyle size sırıtan bir eylemcinin gözlerinden öperek ayrılırsınız Gever'in direnen herhangi bir sokağından... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder