Mezar taşlarına ülkesi için öldü diye yazmayın;
onların gövdeleri hala çürümekteyken kimsenin olmayan dağlarda
Toprak bile pasaport isteyecek onlardan
ki onlar o kadar yurtsuzdular…
onların gövdeleri hala çürümekteyken kimsenin olmayan dağlarda
Toprak bile pasaport isteyecek onlardan
ki onlar o kadar yurtsuzdular…
Soğuk kış gecelerinde, annemin gelip gecenin bir vaktinde üstüme örttüğü, çeyizinden kalma kalın bir Siirt battaniyesi vardı. İlk ne zaman üşüdüm hatırlamıyorum ama her üşüdüğümde o battaniyeyi özlüyorum hala. O battaniye bir eskiciye satılırken dağılmış bir barikat kadar kederli bir aşkın küllerini temizliyorduk ey Memduh Selim!
Ey dağların şahı Ararat!
Kanayan yerleri kabuk tutmayan Ferahe!
Ve sizler; fire üstüne fire vermiş ülkemin, çatlamış en kalın ve en onurlu
damarı Xoybun çeteleri!
O damarın en çok kan akan yerinden sızıyorum şimdi; kanlı ve yenilmiş bir
isyanı yanıma alarak. Üzerine abanan hiçbir aşk, Ferahe'nin ördüğü o
battaniyenin ısıttığı kadar ısıtmayacak seni Memduh Selim!
Aşk, üşümektir biliyorsun.
Biraz sahipsizlik, biraz yoksulluk; daha çok vatansızlık…
Çoğalma diyorlar: yalan!
Sûlav yaylasında Şeroyê Bîro'nun sesi Êrîvan Radyosu'ndan yükselirken Kato
yamaçlarına, nereden bilebilirdim Ararat'ın yamacında otuz yıl sonra
yaralarımıza Biroyê Heskê Têlî'nin son kalan barutunu basacağımızı. Şimdi, çaresizliğin
ve bozgunların bizi yüz göz ettiği bir aşktan geriye kalan tek şarkı: "ax
dilêmin yar yar..."
Babamın tüm dengbêj kasetlerinin üstüne Küçük Emrah ve İbrahim Tatlıses
kaydetmek ile senin acıyan yerlerinin üstüne kahkaha ekmenin utancını büyük bir
aşk bile temizleyemiyor artık. Gel ve beni dağlarına çek Memduh Selim; kapkara
eşkıyaların ay ışığında aydınlattığı dağlarına; Ferahe yok artık…
Bizim ülkemiz hiçbir zaman olmadı Memduh Selim. Ne seni siperlere çağıran
yoldaşların ne de seni kör kütük bir aşka çağıran Ferahe’n de... Kar ve bulutun asla eksilmediği Ağrı, en ağrıyan yerimiz artık… Üşüyorsun,
biliyorum; Aşk biter en eşkıya yerlerin üşür / kavruk yazlar ortasında…
En militan düşler en rahat dönülebilen kavşaklarda vurulur biliyorsun!
Katiller en fazla dar geçitlere ve yolculuk düşlerinin başladığı yerlere pusu
kurar; çünkü başlamak üzere olan bir yolculukta bir insanı vurmanın o insanı en
acıyan yerinden vurmak olduğunu artık herkes biliyor; bu ülkede. İhsan
Nuri'nin sana hediye ettiği o pantolonun yırtık ceplerinde biriktirdiğin ve o ceplerden
dökülen onca kül ve yollanmamış mektup, yenilecek bir aşka gönderme yapıyordu…
Yırtılmış bir cepten dökülenlerle değil Ferahe, hiçbir kadın yetinmez; bunu
biliyordun.
"En çok kendi ahını alan en çok kendinden alacaklıdır" demişti
Ferahe; inanmamıştın. "Ülkene ve dağlarına tutunurken benim göğsümden
sarktın ve düştün; yapışkan bir yenilgi bıraktın şimdi şanlı sandığın
tarihine" demedi Ferahe. Sırf sende dirilttikleri incinmesin diye. Ferahe
çeyiz sandığında sakladığı bütün düşlerini ve o battaniyeyi yakıp Ararat
eteklerine savurdu; biliyor musun Memduh Selim?
Beynini kemirip duran o büyük acı bırak gövdeni zayıf düşürsün Ferahe.
Senin ayağına takılıp seni düşlerinle birlikte yere düşüren o ayak bağını sakın
hafife alma. Cellâtlar ve kurtarıcılar aynı döl yatağında büyür; biliyorsun.
Kötü bir oyun değildi bu - bazen oyun, gerçekten bile daha sahici yaşanır -
Memduh Selim'in gövdene teslim ettiği gövdesi, yalpa vuran, dölleyeceği rahmi
bulmuşken bile onu hala arayan bir şaşkınlıktı. Senin tarihin, Memduh Selim'in
alt dudağında dişlerinden kalma o morluk, yanağında asılı kalmış
gözyaşları ya da alnına eklenmiş bir kaç fazladan çizgi değil sadece. Sen
Memduh Selim'in ülkesisin! Ülkem, ne çok ölü çocuk doğurdu biliyor musun
Ferahe?
Kendi olmayanın aşkı bile çalıntıdır diyenlere inanma; aşk bir kendinden
çıkma durumudur Memduh Selim. "Durmadan bağışlayan bir merhamet
acımasızlıktır" demiştin Ferahe'ye. Bak şimdi yine kendi söylediğinin
altında kaldın... Celadet’in hançeridir Ferahe'nin yüreğine saplanıp duran
şimdi… Susmalısın! Bırak senin şarkını Şeroyê Bîro söylesin: "Ax dilê min
yar yar..."
Ferahe'nin olmadığı bir oyundan çıkmak zorundasın; diyenlere aldırma. Oyunu nerede bitireceğini bilmeyen azarlanmış bir çocuk gibisin şimdi! Savaş diyorlar sana biliyorum; senin ülken Ferahe değildir artık. Ararat'ın hemen yamacında seni kanın ve hüsranın rahminde dölleyerek büyüten olmayan ülkendir Ferahe. Bunu biliyorsun Memduh Selim...
Ve durmadan bize ölü çocuklar doğuran, yaşlı ve memeleri sağılmaktan
sarkmış anamız! Hiçbir gerdeği kabullenmemiş, rahminden kanlar akan / Fırat ve
Dicle kimin rahminden akar sanıyor bunlar Memduh Selim?...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder