1 Nisan 2012


Bir ileri demokrasi örneği: Politik röntgencilik ve Foucault'un büyük kapatılması (SELAHEDDÎN BIYANÎ)

Modern iktidar pratikleri bağlamında dersine çok iyi çalışmış olan AKP'nin son dönemlerde Edirne'den Hakkari'ye kadar yapmaya çalıştığı tam olarak da budur. Son birkaç yıldır Foucault'un büyük kapatılma dediği iktidar pratiğinin neredeyse bütün teknikleri Kürtler ve kendini muhalif olarak kodlamış olan bütün kesimlerin üzerinde uygulanmaktadır. 

5 Ocak 1757 tarihinde, daha önce Fransız ordusunda asker olan 42 yaşındaki Robert Damiens, elindeki bıçakla XV. Louis'i rahatlıkla öldürebileceği yerde Louis'in vücudunda sadece küçük bir yara açmıştı. Hiç direnmeden teslim olan Damiens, mahkemede amacının kralı öldürmek değil sadece korkutmak olduğunu söylemesine rağmen iki ay sonra halka açık bir meydanda dört ata bağlanıp çekilmiş ve bedeni dört parçaya bölünmüştü. Mahkeme, kralı öldürmeye kalkışmanın ebeveyni öldürmekle eş olduğunu iddia ediyordu. Bu olaydan seksen yıl sonra, 1837 yılında Paris'te genç suçlular için oluşturulan gözaltı merkezinde kuralları bir gardiyan gür bir sesle okumaktaydı: "Mahkumun uyanma saati kış aylarında saat altı, yaz aylarında saat beştir. Yıl boyunca günde sekiz saat çalışacak, iki saat eğitime tabi tutulacaktır. Çalışma saatleri kışın saat sekizde, yaz aylarında ise saat dokuzda sona erecektir."

Yukarıdaki iki örnek kıyaslandığında bir bedeni büyük bir acı eşliğinde yok ederek cezalandırmak ile bir insanı cezaevinde normalleştirmeye, iyileştirmeye, her gün sabah akşam saymaya, onu yeniden kazanmaya, onun yaşamını günlük yapılacak işler çizelgesine tabi kılmaya ve programlamaya çalışmak kadar kötü ve sert görünmeyebilir. Yukarıdaki iki ayrı cezalandırma modeline karşı
Foucault'un çok net bir belirlemesi vardır. Modern iktidarın amacı daha az ve daha nazik bir ceza vermek gibi görünse de asıl amacı iyi bir ceza vermektir. Burada lafı Foucault'a bırakalım:  "İktidarlar kendini gösteriş ve debdebe içinde dışa vuran ve gücünü bu gösterişten alan eski klasik karakterden uzaklaşıp günümüzde giderek kendini görünmez kılan modern bir siyasal sisteme dönüşmüştür. Hükümdarın kişiliğinde somutlaşan bir iktidarın yerini, ismi bile bilinmeyen kişiler tarafından kullanılan bir yönetim aygıtı almıştır. Kamuya açık bir cezalandırmadan görünmeyen, gizli bir cezalandırmaya geçiş olmuştur. Kendini sürekli öne çıkaran iktidar, bireyin oluşmasını engellemiştir; oysa karanlıklara çekilen modern iktidar herkesi bireyselleştirmek istemektedir; çünkü bireyselleştirmek gözetim altında tutmak ve cezalandırmak, yani egemen olmak demektir. Böylece modern iktidar çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, deliyi tımarhaneyle, askeri orduyla, suçluyu hapishaneyle kuşatarak bireyselleştirmiş, kaydetmiş, sayısal hale getirmiş, egemen olmuştur. Her kişi bir yerde kayıtlı hale gelince, herkes denetim altında olacak, gözetim altında tutulacaktır. Modern iktidar büyük gözaltıdır."

'Büyük kapatılma' ve gözetim
Modern öncesi cezalarda suçlunun bedenine vahşice saldırılırdı; acı, adaleti yerine getirmenin en iyi tatmin aracı sayılırdı. Modern cezalandırmada ise içsel bir dönüşüm, kişinin özellikle yüreğinin yepyeni bir yaşam biçimine uyumu amaçlanır. Ruhu modern anlamda denetlemenin kendisi, bedenin çok daha kapsamlı ve incelikli bir boyutta denetimini sağlar. Çünkü ruhsal süreçleri ve eğilimleri değiştirmeye çalışmanın amacı bedensel davranışı denetlemektir. Foucault bu noktada Platon'un 'beden ruhun hapishanesidir' sözünü tersten okur ve 'ruh bedenin hapishanesidir' der. Suçlular için geliştirilen disiplin amaçlı modern teknikler diğer denetim alanları (okul, fabrika, hapishane) için de bir model oluşturur ve söz konusu disiplini toplumun tamamına yayar. Foucault'a göre bütün özgürlük ve ilerleme retoriklerine ve iddialarına karşı bizler aslında bir cezaevi adasında yaşamaktayız. Modern iktidar pratikleri bağlamında dersine çok iyi çalışmış olan AKP'nin son dönemlerde Edirne'den Hakkari'ye kadar yapmaya çalıştığı tam olarak da budur. Son birkaç yıldır Foucault'un büyük kapatılma dediği iktidar pratiğinin neredeyse bütün teknikleri Kürtler ve kendini muhalif olarak kodlamış olan bütün kesimlerin üzerinde uygulanmaktadır. Zulmün kendini gizlemesi ve medyanın bu noktada uysal bir hizmetçi gibi örgütlenmesi buna başka bir örnektir.
Modern iktidarlar yumuşak başlı bedenler üretirken bunu belirli bir metodolojik sıralamayla yaparlar. Sıradüzensel yöntem olarak tanımlanan birinci yöntemin amacı bir dönem şehir duvarları boyunca uzanan gözetleme kuleleri ve yüksek yerlere kurulan kale ve saraylar sayesinde düşmanı ve halkı sürekli gözlemleyerek aynı zamanda bunu erk sahibinin ayrıcalıklı ve ihtişamlı konumu olarak insanların zihninde kodlamaktı. Sarayların gösterişliliği ve kalelerin geometrisi buna en iyi örnektir. Fakat modern mimari hem insanların işlevsel ihtiyaçlarını karşılayan hem de rahatlıkla içeridekini görünür kılan yapılar inşa etmektedirler. Bununla yetinemeyen iktidar, büyük kapatılma ya da gözetim toplumu projesine bağlı olarak sokağı, cezaevini, okulu, fabrikayı, işyerini kameralarla gözetleyerek insanların sürekli izlendiği kuşkusunu yaratıp insanlarda denetleniyorum korkusu yaratır. Bir konferans salonunda bile yan yana koltuklar, geniş pencere ve koridorlar, aydınlatılmış derslikler öğrenmeyi kolaylaştırmakla kalmaz, bunlar aynı zamanda öğretmenin ya da konuşmacının herkesin yaptığını bir şekilde görmesini de kolaylaştırır.

Panoptikon hapishane modeli
Bunlar bireyi dönüştürmenin mimarisidir. Hastane, askeri baraka ve fabrikalardaki mevcut mimari, oradaki insanları tanımlamak, aynı zamanda da onları denetlemenin mimarisidir. Burada asıl ilginç olan Jeremy Bentham'ın Panoptikon hapishane modeli, egemenin mahkûmu gözetlemesine bile gerek bırakmamıştır. Her bir mahkum ayrı bir hücrededir; diğerlerinden hem ayrıdır hem de onlar tarafından görülebilir. Ayrıca hücreler her bir hücrenin dilendiği zaman görülebileceği merkezi bir kulenin etrafında sıralanmıştır. Denetleme bir kesinlikten bir olasılığa doğru kayar. Böylelikle denetleyen belirli bir hücreye aslında nadiren bakar. Fakat mahkumların her biri başka bir mahkumun ya da gözetleyen gardiyanların kendilerine ne zaman baktığından hiçbir zaman emin olamayacaklardır. O yüzden sürekli tetiktedirler. Bu her an röntgenleniyor olmanın yarattığı korkunç bir ruhsal ve bedensel basıncı ortaya çıkarır. Sadece Yüksekova'da şehrin her tarafını hatta evlerin içini bile gören Ziggurat kıvamında devasa mobese direklerinin dikilmesi bir uzaktan gözetleme ve denetleme pratiğidir. Son yıllarda iktidarın F tipi cezaevi noktasındaki ayak diremesinin ve bu keskin inadının kökeninde iradeyi teslim alma ve bio-iktidar teknikleri sayesinde insanları teslim alma çabası olarak okunabilir.
İkinci yöntem olarak ortaya çıkan yoklama yöntemi bireyin bilgi iktidar ilişkisinin içindekini yerini ortaya koyar. Okullardaki yoklama fişleri, hastanedeki hasta dosyaları ve hapishanelerdeki yoklama seansları aslında bireyleri birer yoklanması gereken vakaya dönüştürür. Yoklama, gücü elinde bulunduran iktidar sahibinin sadece sayısal bir verisine indirger bireyi. Süreklilik, iyileştirme, bağımlı kılma, bireyi sürekli bir bilgi kategorisiyle kodlama ve rakama indirgeme birer iktidar pratiğidir. Modern öncesi dönemde güç kendini uygularken bunu meydanda ve halka açık yapardı. Modern dönem gücün uygulanışı gizlidir, sessizdir ve kendini göstermekten kesinlikle sakınır. Cezaevlerinde yatan on binlerce Kürt siyasetçisinin sayısını bile telaffuz ederken yalan söyleyen ve sayıyı çok daha az gösteren iktidar sahiplerine her gün rastlamaktayız. Fakat Foucault'un gizlenmiş zulüm şeklinde okunacak açıklaması bu ülkede bir yönüyle de hala alenidir; polisiyedir; çıplaktır; daha dün Kızılay Meydanını baştan başa kuşatan yeşiller faşizmi kadar ortadadır!

İktidarın makro ve mikro merkezleri

Foucault, iktidarın doğasının arkeolojisini yaparken iktidarın hem makro hem mikro düzeyde sayısız merkeze dağıldığını, iktidarın sadece siyasal erki elinde bulunduranlardan değil bir kadın ile bir erkek, bir öğretmen ile bir öğrenci hatta sokaktaki sıradan ikili bir muhabbette bile kendini gösterdiğini iddia eder. Egemenliğin kaynağı sadece ordular ve burjuva sınıfı değildir. Fransız devriminde kralın kafasını kesmeye çalışan devrimcilerin amacı özgürlük değil kralın yerine geçmekti der. Temelleri 16. yüzyılda atılan ve aydınlanma ile birlikte yaygınlaşıp kurumsallaşan disiplinci modern toplumla birlikte iktidar hayatın tüm hücrelerine yayılmıştır. İktidar her yerdedir ama hiçbir yerdedir. Modern iktidar görünmezdir. O bir kurum, örgüt ya da aidiyet değildir. Karmaşık stratejiler bütünlüğüdür. Tekçi değil çoğuldur. İktidarın üniter bir gövdesi yoktur; bir ilişkiler koordinasyon ve hiyerarşisidir. Toplum farklı iktidarlardan oluşmuş bir takımadadır. Durağan değildir; üretkendir, oluşturur ve pratik süreçlerde belli tipte bedenler ve zihinler üretir. Direnmeye de olasılık bırakan bir karakterdedir. Lakin iktidar her yerdeyse direniş de her yerdedir. Modern iktidarın iki büyük merkezi hapishane ve tımarhanedir. Bu iki kurum mutlak tutsaklık sahalarıdır. Çoğunlukla özgürlük için başkaldıran öznenin itirazı üzerinden kendini var eden iktidar eskiden olduğu gibi özgürlük iradesiyle yüzleşmekten ziyade onu kışkırtarak zayıf düşürmenin tekniklerini yaratır. Hapishaneler tarihi dünyanın en trajik öyküleriyle tasvir edilecek olan bu ülkede iktidar daha büyük cezaevleri açmak için kolları çoktan sıvamış bulunmaktadır. Bu büyük kapatılmanın sadece hapishane ayağıdır; asıl büyük hapishane tam yüz yıldır dışarıya inşa edilmiştir!

İktidar da, direniş de her yerde!

Disiplinci iktidar, mikro düzeyde bireyin bedeni ve eylemi üzerinde bir denetim kurgularken makro düzeyde tüm nüfusu denetlemek için bio-iktidar modelini geliştirir. Toplumun refahı ve zenginliği, nüfusun devamlılığını hedefleyen teknolojiler bütünlüğüne bio-iktidar der Foucault. Bu teknolojik bütünlüğün içinde okul, hapishane, fabrika, ordu, bakımevleri gibi kurumlar yer alır. Sosyal bilimler bile bu büyük iktidar şebekesinin hizmetine koşmaktadır. Çünkü bilgi eğer iktidar ise iktidar da bilginin kendisidir. Yaşamın iki önemli veçhesi olan ölüm ile doğum iktidar alanının içine girmiştir. Kitlelerin normalize edilmesi için kitlelerin ölüm ve yaşam zamanlarını bile kendi egemenlik sahasının içine çekmiştir. Doğum da ölüm de artık iktidarın kontrolündedir. ‘Size ölmeyi emrediyorum' söylemi ile ‘herkes üç çocuk doğurmalıdır' söylemi açık seçik bio-iktidar pratiğidir. Çünkü biri ölümü, diğeri yaşamı denetim altına almayı hedefler.
Foucault'un külliyatında modern iktidarın büyük bir hapishanesi vardır. Ona göre bu dünya yöneticilerin ve psikologların bütün halkı hasta olarak kodladığı büyük tımarhanedir. Krimonoglar, psikaytırlar, doktorlar, gardiyanlar, öğretmenler, bürokratlar, haber spikerleri bu büyük tımarhanede herkesi iyileştirmeye çalışarak tedavi edici bir rol üstlenirler. Bireyi kategorize ederek, belli bir kimliğe hapsederek, onu belli bir hakikat yasasına bağlı kılarak gündelik bir yaşam kurarlar. Birey kendini özne zan ederken aslında iktidarın ve kendisinin bir nesnesi haline gelmiştir. Milliyetçi kitlelerin bu ülkede kendilerini bu ülkenin asıl özneleri zan ederken aslında nesne oluşları ile Kürtlerin iktidarın değil kendilerinin öznesi olma mücadelesini Foucault üzerinden okunma imkanı kuşkusuz vardır. Oryantalizm ve elitizm tuzağına düşmeden şu rahatlıkla söylenebilir. İktidarlar Kürtlere bol miktarda cezaevleri açabilirler. Kürtleri kriminalize edip potansiyel suçun ve sapmanın öznesi olarak kodlayabilirler. Sayıyı bile ortaya koyarken yalancı ve pişkin bir madrabazı andıran bakanın söz ettiği tükürükte boğulacak yetmiş beş bin kişinin kim olduğunu Kürtler bile anlamamıştır oysa. Sayıyı bile verirken sabuklama geçiren iktidar bekçilerinin unutmaması gereken şudur: İktidar her yerdedir ama direniş de!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder